19 Kasım 2008 Çarşamba

GÜNAYDIN ÇOCUKLAR


Renksiz bir toplum muyuz yoksa bize dayatılan ünlüler mi renksiz bilemiyorum.

Mesela Pink'in So What adlı şarkısını ele alırsak

Ne diyor kızcağız:

Kocamı kaybettim nereye gittib bilmiyorum.Amaan ne yaparsa yapsın Dadadadada ben bir rak starım zaten ne istersem yaparım

tarzında bişeyler söylüyor

Peki bunu niye yazmış?

Eveeet kocasından ayrılmış o yüzden yazmış

Dream Tv de bir program var

Şarkıların Öyküleri diye

Mesela adam "Mavi güneşin altında yağmurun altında elele tutuşalım sevgiliiim" tarzı bir söze sahip şarkı söylüyor

Ama işin aslında adamımız 1 ay önce kaybettiği kız arkadaşı için bu sözleri yazdığını anlıyoruz.

Bizde de benim bildiğim Dumanın Solistinin kız arkadaşı ölmüştü;

Acaba "Hangi oje yakışmaz kız sana?" adlı şarkıyı ona mı yazmıştır bilemiyeceğim

Tabii ki burdan ölenlere rahmet yakınlarına baş sağlığı...,


Demem şuraya varıyor ki:

Misal bizde deşarkı sözü yazan abilerimiz ablalarımız var

Soruyorlar:Acaba bu şarkı sözü kime yoksa ex kız arkadaşına mı heee? diye

Bizimkiler ne cavap veriyor

-Tabi yaşanmışlıklar olmuştur.Burada bir kişi üzerinden gidip de şarkı sözü yazmak gibi bir şey olamaz.Hayatım boynca yaşadıklarım yada başkalarının yaşadıklarını gözlemlediklerimle birlikte duygu ve düşüncelerimle harmanlayıp bu yoğun anlam taşıyan sözler ortaya çıkıyor.Burada yazılanlar artık benim olmaktan çıkıp tüm sevenlerimin ve dinleyicierin oluyor

gibisinden laflar

Peki sonuçta ne çıkıyor

"Şeytan diyor yanaş şuna

Adını anma sataş şuna

Ağlama yarim boşuna

Belki gider senin de hoşuna"

tarzı falanest tarzı gurebalıklar...

Hissetmeden yazıyoruz çalıyoruz söylüyoruz.

Sonra da gittikçe renksizleşiyoruz.

Beyaz programına katılan Sezen Aksu'ya sormuştu:

"Dört Günlük Bir Şey adlı şarkınızı çok seviyorum.O nasıl sözler öyle?Acaba hangi yaşanmışlıkların üzerine yazılmış bir şarkıdır acaba" diye

Minik Serçemiz ne cevap verdi:

"Yaa aslında Sinan Çetin bu ada sahip bir film çekecekti, ona istinaden yazdım bi anlamı yok yani"

Güle güle bu şarkıyla yaşanan acı tatlı hatıralar.Güle güle 4 gün beraber olduğum sevgilimin ardından dört yıl boyunca dinlediğim beni benden alan şarkı sözlerindeki o derin anlam

Merhaba Sinan Çetin'in filmi için yazılan promosyonik gudubet.

Bir millet hep bu tarz şarkılar yazan birisinin duygularını kendine pay çıkarıp anlamlandırarak büyüdü,sonra da diyoruz bu millet adam olmaz diye.

Olmaz abi, bu griliğin üzerine eflatun,pembe,haki tonlar atmadıktan sonra bizden hiiç bi şey olmaz...


(Çamurr bile kahverengiii...)

13 Kasım 2008 Perşembe

Yandım Kız Blogları Elinden!


Kız blogları ile haşır neşirim şu sıralar.Aslında biraz da tesadüfen oldu bu olay.Ben mutlu mesut koskoca blogsferde tek başına yazan adamım diye düşünürken bir de baktım benden başka yaşam belirtisi de varmış burada.
Şaşırmışlığın ve hayal kırıklığın verdiği hissi kalbel vuk-u ile biraz araştırayım dedim blog sakinleri neler neler yapmakta.

Onların neler neler yaptıklarına baktıktan sonra bir de kendimin neler neler yaptığına bakayım dedim.Bakmaz olaydım.Benimki onların yanında neymiş.Neymiş?Hiç bişeymiş.Pü Allah belanı vermesin blog gibi diyerek kendi bloguma bir yabancılaşma hissi hissettim.(Hissi Hisset!Hisseli Harikalar Kumpanyasında Bu Gece!Not:Erol Evgin peruk takmamaktadır.)
Hakikaten bu kızlar yepisyeni süpersonik bayandan temiz bir dünya kurmuş kendilerine.Sadece kendileri de olsa iyi onlar gibi yüzlercesini de almışlar yanına ooh müthiş bir sanal cemaat oluşturmuşlar.

Kah bugün ne yediklerinden, kah sevgilisinin sivilcesini nasıl da büyük bir zevkle sıktıklarından,kah hayata karşı bi duruşumuz var diyen Panda reklamındaki çocuklar tribinde takılaraktan,kah hayatta yüzüne karşı hiçbir şey söyliyemiyeceği adamların arkasından maaşallah kol gibi saydıraraktan,kah, kah kah gülerekten (yalnız ne kah denildi be abi!) günlerini geçirmekte bu hanım kızlarımız.

Ve ben bu hanım ablaların bloglarını gördüğüm an kendi blogumdan tiksindim.Ben ne yapıyordum.Bu yazdıklarım ne akla hizmet eden şeylerdi.Benim yazdıklarım neden hep 0 (yazıyla sıfır) yorum olurken onların yorum yerine egzantirik şeyler yazan "gelen yorumlar köşesinde" yorumlar dolup taşmaktaydı?Eksiklik bende miydi yoksa onlarda bir fazlalık vardı.Bana soracak olursanız benim tüm eksikliklerim onlarda kat kat katlanmış fazlalık etmekteydi.

O derece utandım.O derece sıkıldım.Hayatı sorgulamaya başladım.Hayatı bu blog eksenine indirgeyerek anlamlandırma telaşına girdim.Ama bi şeye varamadım.Onlar her zaman vardı ve var olacaklardı.Onlar her zaman takdir edilecek baş üstünde tutulacaktı.Belki bir iki seven çıkar diye yazdığım yazılar görmezlikten gelinecek,millete zorla okutmaya çalıştığım yazıyı bile okuma tenezzülüne girilmezken onların yüzlerce binlerce takip edeni seveni olacaktı.

Onlar bunun için doğmuştu.Peki bizim gibiler ne için doğmuştu?O hala bir muammaydı.

İşte bu duyduğum tarifi namümkün kıskançlık tripleri içersinde ben de bi kız blogu yapsam ne olur lan diye düşündüm.Bu olay düşüncede kalamazdı yaptım da buyrun burdan yakın...

İTİNA İLE YAPILAN KIZ BLOGU


Önce bloga çok delice bi isim bulayım
Heh Buldum!

ÇİLEKLİ PASTANIN ÜSTÜNDEKİ JUDOCU SİNEK :) (gülücüğüm olmadan asla!)


(Bu günkü yazım olsun bu!)

Üffffffff çok sıklyrmmmmmmmmm!!!:((


Yaaaa bugün çok cnm sıkkın


Öfff beeeee!

Nabiyon blog.Evet başta da dediğim gibi cnm çoooook ama çok sıkkkkın.Hatta sıkkkkkkkkın.Sıkkın sıkkın sıkkın!

Hayat niye bana böyle yapıyo yaaa.Benimle mi bu hayat denilen karmaşık kozmopolit yaratığın işi hepppppp.

Gitsin artık uğraşmasın benimle yaaaaaaa.

Bıktım bu sistemin çarklarından:(((((((((((((((((

Ne oldu anlatıcam ama gülmeyin TAAM MI?

Hani Mert var ya.Lülü (burda araya gireyim.En çok sevdiğim olaylardan bir de bu "lakaplar".Çok yaratıcılar.Ben niye yapamıyorum ki bunları?)'nün arkadaşı.

İşte bu Mert ki ben ona kısaca Gustav Flubert diyorummmm:))) (bu benden).Gitmiş gerizakalıı malmanyak Lülü'ye Çişoş (bunu yazan kız bu da.)'un çıktığı var mı demişşşşşşşşşşşşşş....

Peki ben bunu kimden öğrendim biliomusunuz.

Mert'in eski çıktığı Cerendeeeeeeeeeeeeeen.
Offfffffff.Allahım çıldırıcam inamıormmm:(((((((Bi kızın başına gelicek en kötü şey değil mi bu yaa!Bu geçen seneki Nekrem olayından bile kötü yaaaaa!!!!

Bizim Lülü de hiç bişey olmamış gibi davranıo ya asıl ona gıcık olurmmmm:((((

Allah'ım naapçam ya?Nooluy nooluy bana yardım edin:(((((((((((

(jANLARIMMMM YAAAA:)))))


(Burda bitiyo Çişoş'umuzun yazısı.Ama altta "gökte uçan penguen:12 tarzında bi şey yazıyo.Anlıyoruz ki bunlar gelen yorumlarmış.)

Yaralı Çilek Dedi ki;



Üff hakikaten de pis bi durummuş.Kız Çişoş nedir bu erkeklerden çektiğin senin ya.Benim başıma böyle bişey gelse Lülü ile bir dakka bile arkadaşlık etmem.Bi arkadaşa yapılır mı bu yaaaa:((((


Kazakasker Dedi ki;

Ben senin yerinde olsam Mert'le çıkmazdım.Seni haketmio bence.Daha iyilerine layıksın.İstersen msn'mi vereyim dertleşiriz mailto:biraz.kazakasker1453721@hotmail.com.Ekle pişman olmazsın ;)

(Gibi yorumlarla da blog süsleniyor.


Burdan sesleniyorum Çişoş'a yardım edelim ve bu blogları sevelim.Çağdaş Türk kızları bu bloglar sayesinde ayakta kalabiliyor çünkü...)









12 Kasım 2008 Çarşamba

Bee Boc Değiliz

Ünlü bir adam bu Bee Boc.Seveni çok.Sevmeyeni de yok gibi herhalde.Kendine göre kuralları olan bir adam bu.Mesela her şeyin en iyisini o biliyor.Kendine güveni de çok fazla.Hayatta yapamayacağı şey yok gibi.Galiba çoğunu da yapmış.Çoğu şeyi yaptığı için herkese akıl vermeyi çok seviyor.Ben biliyorum peki neden sen bilmiyorsun,o zaman al sana benden bilgi al da öğren.Ama benim öğrettiğimi de unutma diyor.Her yerde yay Bee Boc’un ne kadar mükemmel bir adam olduğunu.

Başkalarının düşüncesini sevmiyor.Başkası kendisinden fazla ne bilecek ki.Saçmalar sadece.Başkalarını başkalarına anlatmak için kullanıyor sadece.
Zamanı çok değerli.Ne zaman yanına gitseniz meşgul.Her zaman dünyanın en önemli işini yapmakla meşgul hem de.Sizin gibi küçük işlerle oyalanmıyor.Yaptığı her şey önemli ve büyük oluyor.

İnsanları dinlemiyor.Diğerleri zaman kaybı onun için.Sadece kendi yaptıklarını anlatmak için diğerlerini bir araç olarak görüyor.

Böyle bir adam işte Bee Boc.Çok da meşhur.Herkes aynaya baktığında Bee Boc’tan bir parça görüyor kendisinde.Diğerlerinin ona Bee Boc gibi bakmasını istiyor.Bee Boc ile anlam buluyor sadece.Kendi yaptığı şeyleri Bee Boc yaptığı için seviyor.Yoksa yaptığı hiçbir şeyin önemi yok onlar için.

Ve böylece her yerde yeni bir Bee Boc karşımıza çıkıyor.Onlarla aynı havayı solumak zorunda kalıyoruz.Kaçarı olmuyor.Biz de Bee Boclaşıyoruz yavaş yavaş.Ayakta kalmanın tek çıkar yolu bu çünkü.Bee Boclar Bee Boclar ile iletişim kurabiliyorlar.

Ben de kendimi Bee Boc zannederken ve bu durumdan hiç de şikayet etmezken nedendir bilinmez bir aynaya bakma isteği hissettim.Aynaya baktığımda hep “Bee” kısmını görüp mutlu olurdum.Nereden bilirdim Bee’in bir de Boc kısmının olduğunu.Asıl bizi bizlikten çıkaran sahtekar,ukala,riyakar,benmerkezci,sadece kendi yaptığını önemli zanneden,başkalarının yaşam
hakkını hiçe sayan kısmın Boc kısmı olduğunu.
İşte yine nedendir bilinmez diyerek beklide yanlışlıkla aynada Boc kısmımı gördüm.Artık Bee Boc olmanın çok da iyi bir şey olmadığını anladım.Kendimi Bee Boc zannetmenin hiçbir halta yaramadığını kavradım.
O zaman çıkıp bağırmalıydım “Ben Bee Boc değilim” diye ve eklemeliydim “Siz de Bee Boc değilsiniz kendinizi onun gibi görmeyin”Ama Bee Boc’lar kimseyi dinlenecek düzeyde görmediği için duymazdı bu söylediklerimi.

Maalesef “Ben Bee Boc değilim” demek işe yaramıyor böylece.Bee Boc’larla aynı havayı teneffüs etmekten başka bir çare kalmıyor.Sadece kendi içinizden bilebiliyorsunuz ne olduğunuzu.O da yetmiyor işte.
O yüzden benden size tavsiyem aynaya bakıp “Bee Boc” olmadığınızı kavrayabilmeniz.Acı ama gerçek bu.Size geçici zevk verse de sonra bunun zararını da göreceksiniz.
Başlığı yinelemekte fayda görüyorum.Maalesef Bee Boc değilim ve siz de değilsiniz anlayın artık!


(Bunu yazarken ben de Bee Boclaştım orası ayrı…)

1 Kasım 2008 Cumartesi

Sarı Saçlı Sarı Dişli Yar





Bazen bi şey görürüm.Ona mal mal bakarım.Ama bazen bi şey görürüm o gördüğüm şey beni derin düşüncelere salar.Üzerinde felsefi çözümlemeler falan kurasım gelir.Peki kurar mıyım derseniz.Bir cevap veririm ama size özel olarak veririm tamam mı?Şimdi burada toplum önünde olmaz yani.

Neyse ne diyordum mal mal, bakış felsefi açmazlar falan.Mesela bir aralar saksağanlara kafayı takmış birisi olduğumu söylesem size.Ne düşünürsünüz?”Dam üstünde saksağan,ne alakası var ulan” mı dersiniz içinizden pis pis sırıtarak.Yoksa “hmm ben de bazı zamanlar saksağan üzerinde derin düşüncelere vakıf olmuş birisiyim, ne kadar ortak özelliğimiz var seninle” deyip yazıyı okumaya devam mı edersiniz?Bunun cevabını da özel alarak alayım malum toplum moplum.

Bir konu üzerinde giderken başka konulara sapıp asıl meseleden uzaklaşmanın bir adı var mı acaba.Merak ettim.Vardır herhalde, çünkü ota boka isim koymayı çok severiz.Baktık yabancı memleketlerde bizim isimlendiremediğimiz bi şey var hemen yabancıca(?) sını alır kullanırız değil mi?Bizim ecnebi milletlerden ne eksiğimiz var ki?Değerli Atatürk’ün de işaret buyurduğu gibi “Muasır medeniyet seviyesi…”Çoğu kez duyuyorum bu lafları başbakandan,cumhurbaşkanından.Ama sadece muasır medeniyetten bahsederken Atatatürk’ten bahsediyorlar.İlla bir konuşmalarında Atatürk’ten bahsetmenin zorunluluğunu hissettiklerinden ezberden hemen bunu deyiveriyorlar.Mesela “Atatürk’ün de işaret buyurmuş olduğu gibi “İstikbal göklerdedir!” demiyorlar.(Ki Emre Aköz bunun Atatürk’ün sözü olmadığından bahsediyor.Bilemiyorum.Değilse istikbalimi nerede arayacağım o zaman.(Mobilyacıda mı?Güzeldi(!))Yani anlayacağınız zorundalık monotonluk doğruyor.

Peki bu konuşmaların saksağanla olan ilişkisi ne acaba diye soruyorsunuz.Yok. Ama öyle bir yere bağlarım ki konuyu.Hayatın anlamının saksağan olduğu falan çıkar ortaya.O yüzden üstüme gelmeyin derim ben.
Heh hazır saksağan demişken (ne zaman?) beni alıp bir yerlere götüren düşüncemden bahsedeyim isterseniz.Mesela bülbül değerli bir kuş değil mi.Neden?Güzel ötüyo falan değil mi?.Hayır efendim bence değl.Bülbül değerli çünkü, az!Ama saksağan değerli mi?Yok canım ne değerlisi her tarafta uçup pisleyip duruyor namussuz(baba,selam!) saksağanlar.Değersizler çünkü çoklar.Ya dünya üzerinde 3 saksağan olsaydı.O zaman ağzınızı açıp pislemesi için altına geçmez miydiniz saksağanın.Boku bile değerli kuşun ne kuş olacaksa artık!


İşte çokluk,azlık nerde çokluk hani nerde diye düşüncelerle aklıma şöyle bir düşünce geldi:


Belki Allah dünya üzerinde çok bulunan şeyleri çok değerli olduğu için yarattı.Yani o kadar değerli bir şey ki herkes yararlansın.Belki de ne biliyorsunuz saksağanlar “Allah’ın sevdiği kul(ş)’tur.Belki ne kadar çok olduğu onun ne kadar değerli olduğunun göstergesidir.


Buradan varılan sonuç şudur:Toplumsal şartlanma.Önyargıyla yaklaşım gibi bir şeyler.Ki benim de en nefret ettiğim şeydir bu.Mesela güzellik olayı ele alsak.Kadının biri Barbie bebeklere benzeyeyim diye 100 küsür ameliyat olmuş.Peki olmuş mu?Bence eski hali daha hoş.Ama nedir bizim küçük kızlara aşıladığımız şey.”BEBEK- BARBİE-GÜZEL-ZAYIF-DEMEK Kİ BEN DE BENZEMEK BARBİE Kİ-OLAYIM GÜZEL-SELAM BEN TARZAN BU DA SÖZLÜM CEYN”Tarzan mantığı işte başka bi şey değil(Bu mantıkla Ceyn’i götrüyo ama Çita’m sağolsun).

Bu güzellik konusunda lisedeki hocamın sözü aklımdan hiç çıkmaz “Güzellik görecelidir!” Yok sadece bu değil bi de “Mesela Afrika’daki kadınlar timsaha benzemeye çalışırlar, onların önündeki güzellik timsali de odur” demişti.İşte bu kadar.Başka söylenecek söz var mı.Ya da timsaha benzemek için 100 ameliyat yaptıracak bi babayürek.

İşte bu düşüncelere dalmamın sebebi tramvayda sarı saçlı bir kız görüp, güldüğü zaman saçlarıyla aynı renkteki dişlerini görmem.Ve gayriihtiyari olarak. “Yuh be dişlere bak insan bi fırçalar” diye ayıca bir düşünceye gark olmam.Ama sonra sağlim kafayla düşünüp, “nasıl ki insanlar kıyafetine göre ayakkabı seçiyor bu hanım kızımız da dişini saçına göre sarartmış olamaz ” gibi belki de en son akla gelebilecek şeyi düşünüp “niye olmasın ki lan?” diye iç geçirmem.Hakikaten niye olmasın?Niye kimse timsaha benzemek istemesin, niye kendini kediye benzeten adama “salak lan bu” diyelim.Barbie’ye benzemek çok mu akıllıca yani.


Sonuç olarak diyorum ki “Kahrolsun önyargı, yaşasın bağımsız yargı!" Ergenekon’da ne oluyo lan bu aralar?


Dipnot: Bu yazının ana fikri düşüncenin kontrol edilmezse sizi istemediğiniz farklı sularda yüzdürebileceğiydi.Peki bu iyi bi şey mi?Her şeyin giriş gelişme ve sonucu mu olmalı.Sanki hayatta her istediğimizin sonucunu alıyormuşuz gibi…

FRANSIZLAR HAKKINDA



(Üst üste 7 kez Mademoiselle Chante Le Blues-Patricia Kaas şarkısı dinleyerek yazdığım yazı...)




Hiçbir şey bilmiyorum desem.Olur mu.Valla bence olur.Peki bunu bir espriyle süsleyerek Fransızlar karşı Fransız kaldım olarak belirtsem ne olur.Fazla bir şey olur mu acaba.Yoksa olmaz mı.Bilemiyorum.Bilsem bile söylemiyorum.Konuşuyorum ama boşa.Belki de konuştuklarım gitmez pek hoşa.Peki kafiye üretmek için inanmadığı tam olarak anlatmak istemediği şeyi yazan şair var mıdır acaba.Bana bakmayın.Benim her şeyim zaten kafiye üzerine kurulu.Yoksa bi şiir yazsam içinde hiçbir duygu barındırmam ben.Yeter ki kulaklara hoş gelsin
Geldim
Deldim
Seldim
Beldim
Gibi ne kadar da kulağa hoş geliyor değil mi.Peki başına bi şeyler kondursak mesela
Ah yar ah koşarak sana geldim
Evet tahmin ettiğin gibi dağları deldim
Önüme çıkanları silip süpüren bir seldim
Kazma veya çapa değildim yar bildiğin sade bir beldim
Bel diye bir alet var di mi Ben öyle hatırlıyorum.Ama eğer yoksa vay benim halime.Sadece kafiye için şiir yazan bir şair olurdum o zaman.Yazdıklarımın hiçbir içeriği olmadan aklına ne geliyorsa yazan basit bir adam.
Aklına gelenleri yazan adam basit oluyor.Ama susan adama karşı saygıda kusur etmeyiz.Kim bilir içinde ne fırtanalar taşıyordur.Neler biliyordur da bizimle paylaşmama cimriliğindedir.Ne demekse o.Susan adam iyidir.Konuşan adam kaka susan adam cici.Niye?Susan adamdan zarar gelmez.Susan adam seni dinler.Susan adam sana karşı gelmez.Susan adam sen saçma sapan akla hayale gelmeyecek basitlikte bi şey söylesen sustuğu için seni onaylamış olur.Böylece ne olur.Senin egon şişip durur.Sen hala kendini üstün insan statüsünde görürsün.Susan adamlar sayesinde anca kendini tatmin edersin.Ama bir de kaka konuşan adam karşına çıktı mı o zaman kötü.O da konuşuyo çünkü.O da iki kelimeyi bir araya bir araya getirecek zekaya sahip.Aman Allahım ya benden daha zekiyse.Ya benim salaklıklarımı ortaya çıkarırsa…Susan adam nerdesin.Canım arkadaşım Bir tanem sen benim her şeyimsin.Sensiz ben bir hiçim.Çünkü sen bir hiçsin benim gözümde.Eee kendimi 1 saydığım için seninle birlikte tamamlanmış oluyorum.Amman 2 ler benden uzak olsun.1+0 la bir şey olan birisiyim ben.1-0 olsun bizim olsun.
Fransızlar hakkında bir şey bilmeye çalışsam bana ne katacak.Dilleri çok güzel falan deyip bi şeyler anlatıyorum işte.Başka da bi şey bilmeme gerek yok.Bilmemek bazen iyi.1 lerin yanında 0 olmaktan yani…

(Patricia Kaas:Buradan bizi okuyorsa selam iletmek istiyorum...)