1 Kasım 2008 Cumartesi

Sarı Saçlı Sarı Dişli Yar





Bazen bi şey görürüm.Ona mal mal bakarım.Ama bazen bi şey görürüm o gördüğüm şey beni derin düşüncelere salar.Üzerinde felsefi çözümlemeler falan kurasım gelir.Peki kurar mıyım derseniz.Bir cevap veririm ama size özel olarak veririm tamam mı?Şimdi burada toplum önünde olmaz yani.

Neyse ne diyordum mal mal, bakış felsefi açmazlar falan.Mesela bir aralar saksağanlara kafayı takmış birisi olduğumu söylesem size.Ne düşünürsünüz?”Dam üstünde saksağan,ne alakası var ulan” mı dersiniz içinizden pis pis sırıtarak.Yoksa “hmm ben de bazı zamanlar saksağan üzerinde derin düşüncelere vakıf olmuş birisiyim, ne kadar ortak özelliğimiz var seninle” deyip yazıyı okumaya devam mı edersiniz?Bunun cevabını da özel alarak alayım malum toplum moplum.

Bir konu üzerinde giderken başka konulara sapıp asıl meseleden uzaklaşmanın bir adı var mı acaba.Merak ettim.Vardır herhalde, çünkü ota boka isim koymayı çok severiz.Baktık yabancı memleketlerde bizim isimlendiremediğimiz bi şey var hemen yabancıca(?) sını alır kullanırız değil mi?Bizim ecnebi milletlerden ne eksiğimiz var ki?Değerli Atatürk’ün de işaret buyurduğu gibi “Muasır medeniyet seviyesi…”Çoğu kez duyuyorum bu lafları başbakandan,cumhurbaşkanından.Ama sadece muasır medeniyetten bahsederken Atatatürk’ten bahsediyorlar.İlla bir konuşmalarında Atatürk’ten bahsetmenin zorunluluğunu hissettiklerinden ezberden hemen bunu deyiveriyorlar.Mesela “Atatürk’ün de işaret buyurmuş olduğu gibi “İstikbal göklerdedir!” demiyorlar.(Ki Emre Aköz bunun Atatürk’ün sözü olmadığından bahsediyor.Bilemiyorum.Değilse istikbalimi nerede arayacağım o zaman.(Mobilyacıda mı?Güzeldi(!))Yani anlayacağınız zorundalık monotonluk doğruyor.

Peki bu konuşmaların saksağanla olan ilişkisi ne acaba diye soruyorsunuz.Yok. Ama öyle bir yere bağlarım ki konuyu.Hayatın anlamının saksağan olduğu falan çıkar ortaya.O yüzden üstüme gelmeyin derim ben.
Heh hazır saksağan demişken (ne zaman?) beni alıp bir yerlere götüren düşüncemden bahsedeyim isterseniz.Mesela bülbül değerli bir kuş değil mi.Neden?Güzel ötüyo falan değil mi?.Hayır efendim bence değl.Bülbül değerli çünkü, az!Ama saksağan değerli mi?Yok canım ne değerlisi her tarafta uçup pisleyip duruyor namussuz(baba,selam!) saksağanlar.Değersizler çünkü çoklar.Ya dünya üzerinde 3 saksağan olsaydı.O zaman ağzınızı açıp pislemesi için altına geçmez miydiniz saksağanın.Boku bile değerli kuşun ne kuş olacaksa artık!


İşte çokluk,azlık nerde çokluk hani nerde diye düşüncelerle aklıma şöyle bir düşünce geldi:


Belki Allah dünya üzerinde çok bulunan şeyleri çok değerli olduğu için yarattı.Yani o kadar değerli bir şey ki herkes yararlansın.Belki de ne biliyorsunuz saksağanlar “Allah’ın sevdiği kul(ş)’tur.Belki ne kadar çok olduğu onun ne kadar değerli olduğunun göstergesidir.


Buradan varılan sonuç şudur:Toplumsal şartlanma.Önyargıyla yaklaşım gibi bir şeyler.Ki benim de en nefret ettiğim şeydir bu.Mesela güzellik olayı ele alsak.Kadının biri Barbie bebeklere benzeyeyim diye 100 küsür ameliyat olmuş.Peki olmuş mu?Bence eski hali daha hoş.Ama nedir bizim küçük kızlara aşıladığımız şey.”BEBEK- BARBİE-GÜZEL-ZAYIF-DEMEK Kİ BEN DE BENZEMEK BARBİE Kİ-OLAYIM GÜZEL-SELAM BEN TARZAN BU DA SÖZLÜM CEYN”Tarzan mantığı işte başka bi şey değil(Bu mantıkla Ceyn’i götrüyo ama Çita’m sağolsun).

Bu güzellik konusunda lisedeki hocamın sözü aklımdan hiç çıkmaz “Güzellik görecelidir!” Yok sadece bu değil bi de “Mesela Afrika’daki kadınlar timsaha benzemeye çalışırlar, onların önündeki güzellik timsali de odur” demişti.İşte bu kadar.Başka söylenecek söz var mı.Ya da timsaha benzemek için 100 ameliyat yaptıracak bi babayürek.

İşte bu düşüncelere dalmamın sebebi tramvayda sarı saçlı bir kız görüp, güldüğü zaman saçlarıyla aynı renkteki dişlerini görmem.Ve gayriihtiyari olarak. “Yuh be dişlere bak insan bi fırçalar” diye ayıca bir düşünceye gark olmam.Ama sonra sağlim kafayla düşünüp, “nasıl ki insanlar kıyafetine göre ayakkabı seçiyor bu hanım kızımız da dişini saçına göre sarartmış olamaz ” gibi belki de en son akla gelebilecek şeyi düşünüp “niye olmasın ki lan?” diye iç geçirmem.Hakikaten niye olmasın?Niye kimse timsaha benzemek istemesin, niye kendini kediye benzeten adama “salak lan bu” diyelim.Barbie’ye benzemek çok mu akıllıca yani.


Sonuç olarak diyorum ki “Kahrolsun önyargı, yaşasın bağımsız yargı!" Ergenekon’da ne oluyo lan bu aralar?


Dipnot: Bu yazının ana fikri düşüncenin kontrol edilmezse sizi istemediğiniz farklı sularda yüzdürebileceğiydi.Peki bu iyi bi şey mi?Her şeyin giriş gelişme ve sonucu mu olmalı.Sanki hayatta her istediğimizin sonucunu alıyormuşuz gibi…

Hiç yorum yok: