4 Ağustos 2009 Salı

BİR YOL MACERASI


Bölüm 2

Sezgin Biti

Tuğçe’den ayrılışımın üzerinden 2 gün geçmişti.Evde oturmuş PS: I Love You adlı filmi izliyordum.Normalde “Ne lan bu.Saçma sapan aşk meşk.Duygu sömürüsü yapıyolar resmen” diye izleyeceğim film bana çok dokunmuştu.Her sahnesinde ayrı bir hüzünleniyor göz pınarlarıma dolan yaşların gözyaşı olup akmasına engel olamıyordum.Belli ki bu ayrılık bana çok koymuştu.Hande’nin de dediği gibi Tuğçe son sözü söylemiş ve koymuştu.Keşke o zaman ayaklarına kapansaydım da ayrılmasaydık.Tuğçe herkesten farklıydı işte, sonradan düşündüğüm her şey ne kadar da yanlıştı.Ve ben onu yeniden kazanmalıydım.Bunun için de her şeyi yapmalıydım.Ama sorun da burada başlıyordu işte.Ne yapabilirdim ki.Çiçek falan mı yolsaydım acaba.Bu da çok basit kaçardı.Çok farklı ve çılgın bir şey yapmalıydım ki tekrar onu geri kazanayım.Burada bana yardımcı olacak tek kişi vardı o da Sezgindi.Sezgin Tuğçe’nin kankasıydı.Ben onunla tanışmadan önce de çok sıkı fıkı arkadaşlardı.Mecburen ben de Sezgin’le arkadaş olmuştum.Normal hayatta yüzüne bakmayacağım Sezgin’in benim hiçbir zaman görmediğim meziyetlerini dinlemekten bıkmıştım.Benim gözümde sadece kızlara yavşayan bir yalaka olan Sezgin madem öyle üstün bir insandı da neden kızlar onu tercih etmezdi bir türlü anlayamıyordum.Ama heyhat gel gör ki kendisine bir işim düşmüştü ve yapacak bir şey yoktu.Hemen Sezgin’i arayacaktım ve Tuğçe’yi ne şaşırtır ve mutlu eder onu öğrenecektim.
Telefonu o her zamanki mutlu mesut ses tonuyla açmasını beklerken gayet soğuk bir şekilde konuşuyordu:
Efendim
Ya Sezgin naber ben Tuğçe’den ayrıldım da
Biliyorum eee ben ne yapayım
Sana şey sorcam sen bilirsin.Tuğçeyi mutlu edecek şaşırtcak bir hediye alcam ne olabilir acaba?
Ne bileyim ben.Tuğçe çok mutsuz şu anda.Toparlanmak için Zeytinbağına gitti ailesiyle.Bence artık uğraşma.Bu ilişki kurtulmaz artık.
Sen nereden biliyosun lan kurtulup kurtulmuyacağını?
Tuğçe’yle dertleştik biz çok üzmüşsün kızı.Toparlanmaya ihtiyacı var.Bırak artık peşini.Arama demiş işte.Daha neyi zorluyorsun ki?
Sana ne lan düdük sen kendi işine baksana
Tuğçe benim en yakın arkadaşım.Onu üzersen karşında beni bulursun söyliyeyim.
Sülalen gelse kaç yazar lan?
Deyip telefonu kapattım.Zaten Tuğçeyle var olan bu ilişki Tuğçesiz biteceği kesindi.Fazla üzerinde durulacak bir olay değildi.Ama ben ne olursa olsun hatta Sezgin bitine rağmen Tuğçe ile barışacaktım, buna kimse karışamazdı.
Demek Zeytinbağı’na gitmişti.Bu yerin adını 2 ay boyunca 200 defa duymuştum.Eski adı Tirilye olan bu belde eski bir rum köyüydü.Mudanya’dan 7 km uzaklıkta deniz kenarında şirin bir yerdi.Oradaki tanımadığım arkadaşlarını oradaki evini oradaki hayatı o kadar çok anlatmıştı ki oraya gitsem hiçbir yabancılık hissedeceğimi düşünmüyordum.
Bu arada da bana bir çılgınlık yapma fırsatı doğmuş,Zeytinbağına gidip Tuğçe’nin kapısına dayanıp onu ne kadar çok sevdiğimi haykıracaktım.Buna hiçbir kızın hayır diyebileceğini düşünmüyordum.

O halde beklesindi beni Trilye!!!

Demek ne kadar da kolay değil mi sevgili okur.Sanki biz Nothingam Arşidükünün biricik oğluyduk da ne istersek yapabiliyorduk, nereye istersek gidebiliyorduk.Bizde bir ana kuzusuyduk ve babamızdan aldığımız harçlıkla hayatımızı idame ettiren bir bireydik.O halde bu çılgın fikri hafif yalanlarla süsleyerek önce annemize çıtlatacak, sonra onun da babamıza biraz daha süsleyerek iletmesini isteyecektik ve merak içinde babamızın cevabını bekleyecektik.

BİR YOL MACERASI

Bölüm 1

Dostça bir ayrılık



Duygusuzsun,sadece kendini düşünüyorsun,bencilsin,hayatta hiçbir amacın yok,sarsaksın,başkalarının duygularına önem vermeyen hastalıklı ruha sahip birisin…
Tuğçe’den bu sözleri işitince sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim.Çünkü ben kendimi sadece yemek yiyip televizyon izleyen sonra da yatan bir adam olarak görüyordum.Halbuki baksanıza ne kadar da çok meziyete sahip bir insanmışım.
Evet tahmin ettiğiniz gibi bir ayrılık konuşmasının tam ortasındaydım.Bu garip duygular içinde sadece Tuğçe’nin suratına mal mal bakıyordum.Bu Tuğçe’yi de rahatsız etmiş olacak ki:
Ne bakıyorsun öyle bir şeyler söylemeyecek misin?Sen de benim hakkımda ne düşünüyorsan söyleyebilirsin.
Valla sevgili okuyucu Tuğçe nasıl bir insandı, hakikaten söyleyecek bir şeyim yoktu.O da sizin benim gibi birisiydi işte.Tek bildiğim ondan hoşlandığımdı.Belki de bulup bulabileceğimin en iyisiydi.Bir kere yaptığım esprilere kendini kasmadan gülen tek kızdı.Ayrıca ben saçma sapan konuştuğumda yüzüme “gerizekalı mısın ne diyorsun ya sen?” bakışı atmayan onlara da gülen (Not:Kız deli değil) tek kızdı..Eli yüzü de fena sayılmazdı.E peki daha ne isteyebilirdim ki.Bu düşüncelerimi ona iletmeliydim.Ama nasıl?
Nerden çıktı şimdi ya bu.Bir şey mi yaptım
Bir şey yapmıyorsun işte sorun da burada zaten
Bir şey mi yapmıyordum?Nasıl yani?Beraber olduğumuz 2 ay içinde kendisini “seni düşünüyorum” hesabıyla günde 3 kez çaldırıyordum.Telefonla konuştuğumuzda da “-sen kapa. –ya hayır sen kapa” konuşmalarını yapmamazlık etmiyordum.Ayrıca iki kez de sinemaya gitmiştik.Başka ne yapabilirdim ki artık.Bu kızlar da çok şey istiyor canım:
Tamam ne yapayım,sen onu söyle onları yaparım artık.
Bir şey yapmana gerek yok artık.Bitti artık tamam mı?
Bitti mi nasıl biter ya?
Evet bitti.Hande’nin de dediği gibi “Sen yoluna ben yoluma”
Hande Yener’in tarz değiştirmesine ilk kez bu kadar sevinmiştim.Yoksa benim gibi kaç bahtsız erkek bu tip lafları duyacaktı sevgililerinden:
Peki şimdi ne olacak?
Ayrılıyoruz işte.Olanı bu.Bir daha beni arama.Dostça bitsin bu olay,
Diyerek elini uzattı Tuğçe:
Burada yapabileceğim 2 şık vardı önümde:
Ya kendimi küçülterek uzatılan ele sarılacak ve ağlayarak beni bırakmamasını isteyecektim
Ya da uzatmış olduğu ele bir tokat savurup “Madem bitti diyorsun dost most kalamam ulan senle” diyecektim.
Ama ben her ikisini de yapmayıp.Gayet medeni bir insan gibi uzattığı eli sıkarak:
Tamam o zaman dost kalalım öyleyse.Ya madem dostuz bi beş milyon borç vercen mi hacı.Eheheehe…
Diyerek sırtına vurdum.Bu sefer gülmediği gibi kızgın kızgın suratıma baktı.Galibe sadece sevgili olduğumuz için gülüyormuş esprilerime.Oysa seni farklı sanmıştım Tuğçe…