3 Haziran 2008 Salı

Torunlara Anlatacak Cinsten Bir Hikaye

Hasta yatağında yatmış tavana bakıyordu.Artık kendisi de kendinden ümidi kesmiş bir vaziyetteydi.Nefes almak belki de en zor işlerden biriydi onun için.Artık o beklenen zamanın gelmesini istiyordu ama nasıl olacağı konusunda da çok büyük korkulara sahipti.Öylecene yatıyordu işte…Başında da sıkıntısını alması için konulan bir televizyon vardı.Son günlerinde nasıl da merak salmıştı bu merete.Artık kahveye veya başka bir yere gidemediği (veya gitmek istemediği) için bütün eğlencesi bütün dünyası bu kutu olmuştu onun için.Şu anda da televizyonda bir şeyler vardı ama sadece sesini duyması yetiyordu ona gözlerini açıp bakmak bile ona zul gelmekteydi.Yaşlı bir adam konuşmaktaydı orda.Hayatı doya doya yaşadığından, bir daha dünyaya gelse yine aynı hataları yapacağından, hayatı ve doğayı çok sevdiğinden işte bu yaşa kadar yaşamanın sırlarından falan bahsetmekteydi.Bu konuşma dikkatini çekti.Şöyle göz kapaklarını yarım aralayarak televizyona baktı.Nasıl da gevrek gevrek gülmekteydi ihtiyar.Koskoca adama yakışacak şeyler miydi bunlar.İçinden bir “la havle” çekti ve yeniden yarılanmış göz kapaklarını indirdi.Televizyondaki ihtiyar hala gevrek gülüşünü atmaktaydı birden gür bir sesle “Bu hayatta belki de en mutlu olduğum olay nedir biliyor musunuz?” dedi.”Torunlarıma bırakabileceğim birkaç hikayemin olması.”Bu sözle birden irkildi.Ne demekti yani torunlara bırakılacak hikaye.Birden bu düşünce beynini kemirmeye başladı.Kendisinin, kendisine bakmak zorunda olduğunu düşündüğü bir karısı, 3ü kız 2si erkek tam 5 tane de evladı vardı.Tam 12 tane de torun sahibiydi.(Hatta 12. gelince artık bayramda harçlık verirken bütün paralarımız bitecek diye espri bile yapmıştı.)En büyük oğlunun ilk oğlu olunca pek bir sevinmiş, gitmiş bir cumhuriyet altını takmıştı.Ama bir sene sonra kızının bir kızı olunca o kadar sevinmemişti.Yine torun sahibi olmak mutluluk vericiydi onun için.”Yaşına yaş katar” diyorlardı arkadaşları, o da mağrur bir edayla gülümsemekle yetinirdi sadece.Küçük oğlu bir erkek evlat sahibi olunca yine ilk torunda duyduğu sevinci yaşamış karısını engelleme çabalarına rağmen (“Bey, kızlarınkine almadık ayıp olur.) gitmiş yine bir cumhuriyet almıştı.Yıllar geçmiş torunlar büyümüştü.Artık pek bir anlam ifade etmiyordu onlar.Bayramlarda gelip elini öperlerdi o da sıcak bir ifadeyle başlarını okşardı.Derslerinin nasıl olduğunu sorar, derslere çok önem vermelerini tembih ederdi.Böylelikle çocuklara iyi bir mesaj vermiş olmanın mutluluğunu yaşardı.İlle de bir torununa kaça gittiğini sorardı.Yaşlılık işte unutuyordu.Naapsındı.”Benim” diye düşündü “torunlarıma bırakacak bir hikayem var mı?”Babalarının ve annelerinin ne zorluklar altında yetiştirildiğini çok dillendirmişti ama sadece kendisine ait bu hikayeyle birlikte sadece kendisinin akıllara geleceği bir hikaye düşündü.Düşündü… düşündü… bulamadı.Hafifçe doğruldu televizyona baktı yeniden.İhtiyar hanımının yanağına bir öpücük kondurmuş hayatında başına gelen en güzel şeyin karısı olduğundan bahsediyordu.Bu sefer hoşuna gitti gülümsemeye başladı.Bu adam benden daha yaşlı ben neden onun gibi olamayacakmışım diye düşündü.Son bir gayretle doğruldu sırtını yastığa verdi.Birden kendini daha iyi hissetmeye başladı.Televizyondaki ihtiyarın kahkahalarına o da katılmaya başladı.Hiç bir şey için geç sayılmazdı.O da ilk olarak karısını yanına çağırıp yanağından öpmeyi düşündü.Bu yaştan sonra ayıp da neymiş dedi kendi kendine.Sonra torunları geldi aklına, hepsi ne kadar severdi dedelerini küçükken oyunlar yapardı onlara.Benim de torunlarıma bırakacağım bir hikayem olmalı diye düşündü.Böyle düşündükçe kendisini daha iyi hissetmekteydi.Önce ayağa kalkıp şöyle güzelce bir giyinecekti.Karısına haber verip hepsini arattırıp yanına çağıracaktı.Hepsine de sıcak içten bir öpücük konduracaktı.Çünkü hepsini eşit sevmekteydi.Herkesin dertlerini tek tek dinleyip istedikleri kadar parayı da ceplerine sıkıştıracaktı (Mezara götürmeyecekti ya!). Sonra sadece torunları alıp yemeğe götürecekti onları.Hayırdır baba diyen çocuklarına kocaman bir gülümseme atıp bu gün sadece torunlarına ait olduğunu söyleyecekti.Yemekten sonra lunaparka götürüp doyasıya eğlenmelerini sağlayacaktı.Sonra mutlu bir yorgunlukla eve döneceklerdi, kendisi salondaki tek koltuğa oturup “Oturun bakalım yamacıma” deyip “Ben size askerde başımdan geçen anımı anlatmış mıydım” deyip başlayacaktı anılarını anlatma.Kendisine ait ilginç tüm olayları anlatacaktı.Torunları da merak içinde diğer anısını anlatmasını isteyecek o da önce nazlanıp sonra dalacaktı anıların deryasına.Bunları düşündükçe biraz daha iyi hissediyordu kendini sanki kuş kadar hafiflemişti.Televizyondaki ihtiyara tekrardan baktı.”Bir tek sen mi varsın bu dünyada mutlu olan, kerkenez!” diyerek yatağından doğrulmaya çalıştı.Ama başaramadı ilk seferde.”Eee” diye düşündü “bütün gün yat yat kalkamazsın tabi hemen”.Gücünü topladı tekrar bir hamle yaptı ama gene başaramadı.Sanki gizli bir el kalkmasını engelliyordu.Başını çevirdiğinde gerçektende bir elin onu omzundan bastırdığını gördü.Elin sahibini görünce dehşete kapıldı eli ayağı boşanmış,dili tutulmuştu.Elin sahibiyle göz göze gelince o heves kırıcı cümleyi duydu:
-Biraz geç kalmadın mı?
DDM24042008

1 yorum:

NUR dedi ki...

çok anlamlıydı gerçekten:)