11 Mayıs 2011 Çarşamba

İNSANCA YAŞAMAK İSTEYENLERE BİR HAYVANDAN ÖĞÜTLER

Ben hayatta hiç bir şey kazanmadım...
Öööf geldin yine melankolik bir tavırla ezik edebiyatına bağlıyacaksın lan yine hayvanoğlu demeyin,bu arada niye öyle bi şey diyorsun siz terbiyesiz evladı mısınız onu da bilemiyorum
Bu ara geçişle melankolik havama geri döneyim izninizle.
Şey gibi hayatım nasıl diyeyim hani takım şampiyon olmuştur,Hurralar yuppiler havada uçuşur ama sen gelecek seneki şampiyonlar liginde başarılı olmazsan kendini başarılı sayamazsın.Sevinirsin hurralarla yuppiler arasında sahte gülücükler atarsın ama kafan ordadır,bir türlü tatmin olamazsın.Bu böyle sürüp gider her başarının bi üstü vardır.Fenerbahçe şampiyon olunca "Ama asıl başarı şampiyonlar liginde başarılı olmaktır aga" diyen Bülent Korkmaz gibisindir.
Peki benim hayatım böyle mi.Her kazandığım başarıdan sonra sürekli ilerisini düşünüp "Allahım vizeden 100 aldım peki ya finalden de 100 alabilir miyim acaba" diye düşünüp kendini yiyen bir tip miyim
Tabi ki de koca bir HAYIR
Diyelim ki ben üniversiteyi kazanayım,aa iyi olmuş ama keşke şurası olsaymıştır
Diyelim ki ben işe gireyim,aa iyiymiş ama böyle güzel işler de vardır
Diyelim ki ben bir kız arkadaş edineyim,aa iyi kızmış ama bir de Megan Fox vardırdır
Dönüp bakıyorum da bütün kazançlarım hep orta seviyede.Yani varla yok arasında.Yok olmasından daha iyi türü kazançlar.
Allah'a şükredip ya olmayaydı ne olurdu diyen de bi insanım
Ama yıllardır benim için kazanım gibi görülen kimine ise "bu ne lan kazanım diye bunlara mı diyorsun te be kızanım"denilebilecek şeyler arasında kazanamadığım belki de, en önemlisi olan bir şeyi kazanamadığmı görüyorum.O da;
İNSAN
Maalesef hayatta hiç insan kazanamadım.
Zafer Peker'le kendimi çok özdeştiririm(Dikkat; bundan sonraki cümleler Zafer Peker'in en azından bir şarkısını beğenerek diyenler için yazılmıştır)
Hayatın belirli dönemlerinde çıkar Zafer Peker karşına. Aşık olmuşsundur,hüzünlenmişsindir,kafan bir şeye takıktır:İşte o an girer Zafer Abi inceden "Gidiyorsuun..." diye o an bi için garip olur.Bi an"İyi ki Zafer Peker bu şarkıyı şu an söylüyor" diye düşünürsün.O anki durumuna zorunlu olarak sana eşlik eder.Ama şarkı biter sen "Zafer Peker iyi ki var" demezsin."Zafer Peker ne iyi şarkıcı keşke hep O'nu dinlesem" demezsin.Zafer Peker sadece o anın Zafer Pekeridir,sadece tek şarkılık bir süresi vardır hayatında.Zafer Peker 40 yıl albüm yapmasa "Ya bir Zafer Peker vardı ne oldu ona" diye de düşünmezsin.
Yıllardır Zafer Peker insanların hayatlarına girer çıkar ama kimseyi kazanamaz,hiç bir yerde Zafer Peker fanlarını göremezsiniz.O hayatının bi bölümünde sana eşlik etmiştir ve görevi bitmiştir.Sen sonra hayranı olduğun İsmail YK'yı dinleyeceksindir o ise "Hakan Peker'in bi kardeşi vardı güzel bir iki şarkısı da vardı kimdi o?" diye hatırlanacaktır sadece.
Peki ben neden mi insan kazanamadım ?O da başka bi yazının konusu(Önce bi düşüneyim)
Sağlıcakla...
http://fizy.com/#s/1ai222

10 Mayıs 2011 Salı

İNSANCA YAŞAMAK İSTEYENLERE BİR HAYVANDAN ÖĞÜTLER

Hayat bazen çok nokta nokta diye ahkam kesmeyeli baya oldu.Bazı şeyler oluyor bazı şeyler yaşanıyor sora da bazı şeyler unutuluyor...Bazı şeyleri daha yaşamak için ileriye doğru umutla bakılıyor.
Yokluğumda çok kitap okudunuz mu bilmiyorum ama ben bu yokluğu Mustafa Sandal dinleyerek geçirmiş gibiyim.Bazı şeyle düşünülür bazı şeyler zihinde toparlanır ama bazı şeyler anlatılamaz.İşte o anlar Mustafa Sandal'a anlam yükleme çalışmaları içine girildiği zamandır.O anlar sen susarsın Mustafa Sandal senin yerine konuşur bir de utanmadan onu küçümsemeye çalışrsın.Oysa ki o sevgilisi gidince çok kitap okuyup ara sıra da resmine dokunup "Neredesin Nerede!" diye bağrabilen bir adamdır.Biz ki onu madem kitap okudun niye bir tarikat kurup müritlerine pilav dağıtmadın hocam diye suçlayan tipler oluruz hep.Biz düzce meramını anlatanları sevmeyiz kendimizdeki şekil bozukluğuna bakmadan.Biz(ben) çok biliriz sanırız da o yüzden çok susarız."Arif olan anlar canım" modunda oluruz.Ama bilemeyiz ki Arif olanların hepsi Mustafa Sandal dinlemektedir.Arifler Mustafalar elele tutuşup inadına düzce inadına içinden geldiği gibi inadına sonu ne olur başı neye varır ortası kime değer diye düşünmeden sevdiğine "Neredesin Nerede" diye bağırırken biz bir de onları kendimiz öyle olamadık diye içten içe kıskanırken yine kendi içimizden eleştririz.
İçe dönük yaşamak bu olsa gerek.İnsanın içinin içine kaçma durumu gibi.Kendinle iç içe geçmişsin gibi.İçin dışına çıkamaması gibi.
"Bir iç var benden içeru"

http://fizy.com/#s/1ai55s

26 Şubat 2010 Cuma

Lemi Özkıl ile...


ÇAĞDAŞLIK ÇIRPINTISI



Bol Enterli Yazım


Burası Türkiye çok enteresan şeyler oluyor.Mesela Belediye başkanı muhallebici olan bir belediyeyi ele alalım


Acıbadem de badem yok varsa bile acı değil...

Bostancı'da bostan yok...

Caddebostan'da her yer cadde ama bostan yok...

Kurbağlıdere'de kurbağa da yok dere de...

Kartaltepede kartal yok...

Ahırkapıda kapı çoktur ama ahır yok...

Kızıltoprak'ın toprağı kızıl değil gri...

Suadiye'de Sua diye birisi yaşamıyor...

Söğütlüçeşme'de ağaç yok bırakın söğüt olsun,herhalde çeşme de yoktur...

İbrahimağa'da ağa da yok paşa da yok

Kasımpaşa'da da paşa yok ama başbakan var

Başbakan İspanya'da paşalar içerde

Gel de açılım yap bu ülkede...

Af Buyrun Ne Yedim Ne İçtim?

Yemek yemeyi ve de şarap içmeyi seven bir insanım.Hepiniz bilirsiniz ama ben yine de tekrarlıyayım

Renklerine göre:

Kırmızı Şaraplar: Bu tür şaraplar siyah üzüm şırasının cibre fermantasyonu ile elde edilmektedir.Beyaz Şaraplar: Bu tür şaraplar beyaz üzümlerin doğrudan preslerde sıkılarak şırasının fermantasyonu ile elde edilmektedir.Pembe Şaraplar: Bu tür şaraplar ya kırmızı ve beyaz şarapların belirli oranlarda birbirlerine karıştırılarak veya siyah üzümlerden çok az renk maddeleri şıraya geçirilerek elde edilir.

Neyse efendim geçenlerde dostum Jerrico ile gittiğim Viyana gezisinden aklımda kalan iki şey var:

Biri Mirena Kafe de yediğim müthiş lezzetli Sacher Torte ve hemen yanındaki Kflowe Şarap Evinde içtiğim leziz pembe şarap.Gerçekten herkesin hayatında buraya en az ,ama bakın tekrarlıyorum en az bir kez gelip bu muhteşem lezzetleri tatmasını tavsiye ederim.Benim bu 4. kez gelişim Jerri ile tekrardan ne zaman gideceğiz diye planlar yapmaya başladık bile.En az bir kez unutmayın.

Nasıl İçten Bir Film...


Viyana Operasından çıktıktan sonra boş bir vaktimiz oluştu.Dedik ne yapalım ne yapalım sinemaya gidelim dedim.Bir baktık bizim Türk filmimiz Kutsal Damacana İtmen bir sinemada oynuyor.İşte Türk filminin gücü diye düşünüp gözlerim dolu dolu filmi izlemeye başladım.

Ve nasıl beğendim nasıl beğendim anlatamam.

Şafak Sezer sanki oynamıyor şiir yazıyor.O ne güzel ne içten bir oyunculuktur öyle...

Mustafa Üstündağ, ben bir çok kurtadam gördüm ama onun gibisini görmedim.Bence Kurtadam denilince ilk akla gelecek isim o olmalı artık.

Ve Ferhat Güzel...



Ona ayrı bir paragraf açmak istedim.Gerçekten son yıllarda gördüğüm en etkili oyunculuğu sergilemiş,Ferhat.Filmin sürprizi olmuş.İzlerken ağızım açık kaldı.Filmin güzelliğine güzellik katmış.Helal olsun...

ve Film, tam bir şaheser olmuş.Gidip görün,beğenmezseniz gelip bana sövün.

Ben de buradan soruyorum ey Entel sinema yazarları niçin görmezsiniz bu muhteşem filmi?Tamam filmi geçtim nasıl tepkisiz kalırsınız Ferhat Güzel'in perdeyi delip geçen muhteşem performansına?

Başka da bişey demiyorum...

Günün Sözü
"Sabah sabah buralarda ne işin var lan kıvrak?

Ferhat Güzel (Onu bu güzel sözüyle burada da anmak istedim)














17 Ekim 2009 Cumartesi

ALT BAŞLIK YAZILARI NO:1



son 3 ayda 30 kilo aldım.Yaptığım bütün işler sınırlanmış vaziyette.Sadece yatıyorum ve yemek yiyorum.Böyle giderse yemek yemekten patlayıp öleceğim.Ama bir türlü de yemek yemekten vazgeçemiyorum.Çünkü en kolayı yemek...Biri sana yemek hazırlıyor ve yiyorsun.Yaaptığın hiçbirşey yokNe bir çalışma,ne bir emek.Biri sunuyor, sen kullanıyorsun ve mutlu oluyorsun.Mutlu olmanın en kolay yolu bu belki de.Yapılan bir şeyi çabasız tüketip yarar sağlamak.Sadece kendi bedenimi ilgilendirdiği için kimsenin karışmasına izin de vermiyorum.Ben belki böyle olmayı seçtim,olamaz mı?Sadece yatıp yemek yemek benim amacım belki.Bu kimi ilgilendirir ki?Sonuçta çatlayarak ölecek olan da benim.Hem her yemek yediğimde mutlu oluyorsam mutluluktan öleceğim anlamına da geliyor bu.Kim böyle bir ölümü istemez ki , en mutlu olduğun şeyi yaparak ölüyorsun.En nihayetinde herkes ölmeyecek mi?Neden ben hayatta bir sürü zorluklarla karşılaşıp,bir çok şeyi başaramayıp, binbir türlü şeyin kalbimi kırmasından sonra hiçbir şeyi halledemeyip elime bir şey geçmeden terk-i diyar edeyim ki bu hayatı?Sonuçta herşey aynı sonla vuk'u buluyorsa madem, ben de bu sonu seçtiysem kendime,kime ne!


Geçenlerde doktor muayeneye geldi.Dediğine göre çok ender rastlanan bir durummuş benimki.Ve bana diyet yapmamı önerdi.Kulağa ne kadar komik geliyor değil mi?.Ben (bu bağlamda herkes) bilinçli bir şekilde yiyorum.Ama az ama çok.Sonra gelip diyorlar ki bilinçli bir şekilde yemek yemeyin.İki olay gayet bilinçli ise biz hangisini seçmeliyiz.Kendi bilinçsizliğimizi mi,başkasının bilinçliliğini mi?Sonuçta da olay kendimize nasıl baktığımızla da ilgili.Kendimize başkasının gözünden baktığımız zaman, başkasının bilinçliliği de bilinçsizliği de en normali olarak gözükecektir doğal olarak.


Benim en normalim bu.Kendimim.Kendimi kendim gibi değerlendiriyorum.Ve kendimin istediği şey de; yemek,yemek,yemek.Çünkü elimden gelen en iyi şey bu:


Yemek,Yemek,Yemek


Taa ki...




YİYİP YİYİP S.ÇAMAYAN ADAMIN DRAMI


4 Ağustos 2009 Salı

BİR YOL MACERASI


Bölüm 2

Sezgin Biti

Tuğçe’den ayrılışımın üzerinden 2 gün geçmişti.Evde oturmuş PS: I Love You adlı filmi izliyordum.Normalde “Ne lan bu.Saçma sapan aşk meşk.Duygu sömürüsü yapıyolar resmen” diye izleyeceğim film bana çok dokunmuştu.Her sahnesinde ayrı bir hüzünleniyor göz pınarlarıma dolan yaşların gözyaşı olup akmasına engel olamıyordum.Belli ki bu ayrılık bana çok koymuştu.Hande’nin de dediği gibi Tuğçe son sözü söylemiş ve koymuştu.Keşke o zaman ayaklarına kapansaydım da ayrılmasaydık.Tuğçe herkesten farklıydı işte, sonradan düşündüğüm her şey ne kadar da yanlıştı.Ve ben onu yeniden kazanmalıydım.Bunun için de her şeyi yapmalıydım.Ama sorun da burada başlıyordu işte.Ne yapabilirdim ki.Çiçek falan mı yolsaydım acaba.Bu da çok basit kaçardı.Çok farklı ve çılgın bir şey yapmalıydım ki tekrar onu geri kazanayım.Burada bana yardımcı olacak tek kişi vardı o da Sezgindi.Sezgin Tuğçe’nin kankasıydı.Ben onunla tanışmadan önce de çok sıkı fıkı arkadaşlardı.Mecburen ben de Sezgin’le arkadaş olmuştum.Normal hayatta yüzüne bakmayacağım Sezgin’in benim hiçbir zaman görmediğim meziyetlerini dinlemekten bıkmıştım.Benim gözümde sadece kızlara yavşayan bir yalaka olan Sezgin madem öyle üstün bir insandı da neden kızlar onu tercih etmezdi bir türlü anlayamıyordum.Ama heyhat gel gör ki kendisine bir işim düşmüştü ve yapacak bir şey yoktu.Hemen Sezgin’i arayacaktım ve Tuğçe’yi ne şaşırtır ve mutlu eder onu öğrenecektim.
Telefonu o her zamanki mutlu mesut ses tonuyla açmasını beklerken gayet soğuk bir şekilde konuşuyordu:
Efendim
Ya Sezgin naber ben Tuğçe’den ayrıldım da
Biliyorum eee ben ne yapayım
Sana şey sorcam sen bilirsin.Tuğçeyi mutlu edecek şaşırtcak bir hediye alcam ne olabilir acaba?
Ne bileyim ben.Tuğçe çok mutsuz şu anda.Toparlanmak için Zeytinbağına gitti ailesiyle.Bence artık uğraşma.Bu ilişki kurtulmaz artık.
Sen nereden biliyosun lan kurtulup kurtulmuyacağını?
Tuğçe’yle dertleştik biz çok üzmüşsün kızı.Toparlanmaya ihtiyacı var.Bırak artık peşini.Arama demiş işte.Daha neyi zorluyorsun ki?
Sana ne lan düdük sen kendi işine baksana
Tuğçe benim en yakın arkadaşım.Onu üzersen karşında beni bulursun söyliyeyim.
Sülalen gelse kaç yazar lan?
Deyip telefonu kapattım.Zaten Tuğçeyle var olan bu ilişki Tuğçesiz biteceği kesindi.Fazla üzerinde durulacak bir olay değildi.Ama ben ne olursa olsun hatta Sezgin bitine rağmen Tuğçe ile barışacaktım, buna kimse karışamazdı.
Demek Zeytinbağı’na gitmişti.Bu yerin adını 2 ay boyunca 200 defa duymuştum.Eski adı Tirilye olan bu belde eski bir rum köyüydü.Mudanya’dan 7 km uzaklıkta deniz kenarında şirin bir yerdi.Oradaki tanımadığım arkadaşlarını oradaki evini oradaki hayatı o kadar çok anlatmıştı ki oraya gitsem hiçbir yabancılık hissedeceğimi düşünmüyordum.
Bu arada da bana bir çılgınlık yapma fırsatı doğmuş,Zeytinbağına gidip Tuğçe’nin kapısına dayanıp onu ne kadar çok sevdiğimi haykıracaktım.Buna hiçbir kızın hayır diyebileceğini düşünmüyordum.

O halde beklesindi beni Trilye!!!

Demek ne kadar da kolay değil mi sevgili okur.Sanki biz Nothingam Arşidükünün biricik oğluyduk da ne istersek yapabiliyorduk, nereye istersek gidebiliyorduk.Bizde bir ana kuzusuyduk ve babamızdan aldığımız harçlıkla hayatımızı idame ettiren bir bireydik.O halde bu çılgın fikri hafif yalanlarla süsleyerek önce annemize çıtlatacak, sonra onun da babamıza biraz daha süsleyerek iletmesini isteyecektik ve merak içinde babamızın cevabını bekleyecektik.

BİR YOL MACERASI

Bölüm 1

Dostça bir ayrılık



Duygusuzsun,sadece kendini düşünüyorsun,bencilsin,hayatta hiçbir amacın yok,sarsaksın,başkalarının duygularına önem vermeyen hastalıklı ruha sahip birisin…
Tuğçe’den bu sözleri işitince sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim.Çünkü ben kendimi sadece yemek yiyip televizyon izleyen sonra da yatan bir adam olarak görüyordum.Halbuki baksanıza ne kadar da çok meziyete sahip bir insanmışım.
Evet tahmin ettiğiniz gibi bir ayrılık konuşmasının tam ortasındaydım.Bu garip duygular içinde sadece Tuğçe’nin suratına mal mal bakıyordum.Bu Tuğçe’yi de rahatsız etmiş olacak ki:
Ne bakıyorsun öyle bir şeyler söylemeyecek misin?Sen de benim hakkımda ne düşünüyorsan söyleyebilirsin.
Valla sevgili okuyucu Tuğçe nasıl bir insandı, hakikaten söyleyecek bir şeyim yoktu.O da sizin benim gibi birisiydi işte.Tek bildiğim ondan hoşlandığımdı.Belki de bulup bulabileceğimin en iyisiydi.Bir kere yaptığım esprilere kendini kasmadan gülen tek kızdı.Ayrıca ben saçma sapan konuştuğumda yüzüme “gerizekalı mısın ne diyorsun ya sen?” bakışı atmayan onlara da gülen (Not:Kız deli değil) tek kızdı..Eli yüzü de fena sayılmazdı.E peki daha ne isteyebilirdim ki.Bu düşüncelerimi ona iletmeliydim.Ama nasıl?
Nerden çıktı şimdi ya bu.Bir şey mi yaptım
Bir şey yapmıyorsun işte sorun da burada zaten
Bir şey mi yapmıyordum?Nasıl yani?Beraber olduğumuz 2 ay içinde kendisini “seni düşünüyorum” hesabıyla günde 3 kez çaldırıyordum.Telefonla konuştuğumuzda da “-sen kapa. –ya hayır sen kapa” konuşmalarını yapmamazlık etmiyordum.Ayrıca iki kez de sinemaya gitmiştik.Başka ne yapabilirdim ki artık.Bu kızlar da çok şey istiyor canım:
Tamam ne yapayım,sen onu söyle onları yaparım artık.
Bir şey yapmana gerek yok artık.Bitti artık tamam mı?
Bitti mi nasıl biter ya?
Evet bitti.Hande’nin de dediği gibi “Sen yoluna ben yoluma”
Hande Yener’in tarz değiştirmesine ilk kez bu kadar sevinmiştim.Yoksa benim gibi kaç bahtsız erkek bu tip lafları duyacaktı sevgililerinden:
Peki şimdi ne olacak?
Ayrılıyoruz işte.Olanı bu.Bir daha beni arama.Dostça bitsin bu olay,
Diyerek elini uzattı Tuğçe:
Burada yapabileceğim 2 şık vardı önümde:
Ya kendimi küçülterek uzatılan ele sarılacak ve ağlayarak beni bırakmamasını isteyecektim
Ya da uzatmış olduğu ele bir tokat savurup “Madem bitti diyorsun dost most kalamam ulan senle” diyecektim.
Ama ben her ikisini de yapmayıp.Gayet medeni bir insan gibi uzattığı eli sıkarak:
Tamam o zaman dost kalalım öyleyse.Ya madem dostuz bi beş milyon borç vercen mi hacı.Eheheehe…
Diyerek sırtına vurdum.Bu sefer gülmediği gibi kızgın kızgın suratıma baktı.Galibe sadece sevgili olduğumuz için gülüyormuş esprilerime.Oysa seni farklı sanmıştım Tuğçe…

29 Ocak 2009 Perşembe

FENA BENZETTİM 3

Issız Adam'ın Ada'sı Melis Birkan'ı








Californication'ın Mia'sı Madeline Zima'ya


FENA BENZETTİM!

BELKİ BİRAZ DAHA ZAYIFI:)

(Bu arada tekrardan merhaba)